GİRESUN ESPİYE İLÇE MİLLÎ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ

ADABÜK MAHALLESİNDE ŞEHİT SEZGİN BURAK CANTÜRK ORTAOKULU AÇILDI.

ADABÜK MAHALLESİNDE ŞEHİT SEZGİN BURAK CANTÜRK ORTAOKULU AÇILDI.

Espiye ilçesi Adabük Mahallesinde "Şehit Sezgin Burak Cantürk Ortaokulu" açıldı. Okul 22 Kasımdan itibaren 470 öğrencisi ile eğitim öğretime başladı.

Peki okula ismi verilen Şehit Sezgin Burak Cantürk kimdir?

ŞEHİT JANDARMA UZMAN ÇAVUŞ SEZGİN BURAK CANTÜRK

Vatan toprağına düşmüş bir emanet. Şehadet şerbeti içmiş bir kahraman vatan evladı. Gençliğinin baharını bu vatan için feda etmiş bir yiğit. Şehit Jandarma Uzman Çavuş Sezgin Burak Cantürk.

Sezgin Burak Cantürk 1992 yılının Ağustos ayının 25'inde Ali-Döndü Cantürk çiftinin evladı olarak Giresun'da dünyaya geldi. Espiye ilçesinin Kaşdibi köyü nüfusuna kayıtlı idi. Babası Ali Cantürk Seka Kâğıt Fabrikasında İtfaiye Amiri, annesi Döndü Cantürk ise Giresun İl Milli Eğitim Müdürlüğünde Memur idi. Peygamberimizi Miraca götüren Burak atından dolayı adını vermiş babası. Zaten ezanını kulağına okurken "ya rabbi senin resulünü sana getirenin ismini veriyorum. Ona layık olur inşallah" demişti. İlkokulu Giresun Seka Aksu İlkokulunda okudu. Hacı dedesini çok severdi. Allah seni öyle bir mertebeye getirsin ki herkes önünde gıpta ile eğilsin demiş dedesi. Seka Kâğıt Fabrikası kapanınca 2003 yılında Muğla'nın Fethiye ilçesine göç ettiler. Baba Ali Cantürk orada fırıncılık yapmaya başladı. Annesi ise Fethiye'ye tayin alarak memurluğuna devam etti. Bundan dolayı Sezgin Burak ortaokulu Fethiye Atatürk Ortaokulunda tamamladı. Ardından yine Fethiye'de Endüstri Meslek Lisesinin Elektrik elektronik bölümünü 2010 yılında bitirerek mezun oldu. Burada okurken kendisini öğretmenlerine sevdirmişti. Ama Karadenizliliğini de konuşturduğu için arkadaşları arasında "Laz Burak" olarak adlandırılmıştı. Liderlik vasfı vardı. Hemen çevresinde bir grup oluşur ve ona liderlik ederdi. Babasının fırıncılık mesleğinde ticareti öğrenmişti. Yaz tatilinde oto galerilerde çalıştığı için burada da işi öğrenmişti.

Ardından vatani vazifesini ifa etmek için askere gitti. Jandarma olarak acemi birliği Safranbolu'ya çıkmıştı. Orada 1,5 aylık asker iken Bilecik'in Söğüt ilçesine gönderilerek Jandarma Komutanlığında şoförlük eğitimi aldı. 1,5 ay da orada kaldıktan sonra usta birliği olarak Tunceli Hozat Jandarma Komutanlığında görevlendirildi. Ona askerliği sevdiren esasında burada tanıdığı komutanı Yüzbaşı idi. Bölük komutanının habercisi idi. Onun giyinişine, beresine, belindeki silahına hayranlık duymuştu. Bir süre sonra komutan onda yeteneği görünce yanındaki diğer askerleri göndermiş ve "Burak bana tek başına yeter" demişti.

Burak esasında askerliğe daha küçük yaşlarda heves ederdi. İlkokuldayken asker elbiseleri giyer, şapka takar, selam verirdi. Babası onun asker olmasını, özellikle denizci olmasını istiyordu.

2013 yılının kasım ayında 15 aylık vazifesini bitirdikten sonra İstanbul'a gitti. Çünkü anne ve babası iki ay önce Fethiye'den ayrılarak İstanbul'a göç etmişlerdi. Anne babasına "siz niye buraya geldiniz ki ben geri dönüp askerde kalacağım" dedi. Ailesi onu liseden mezun olduğu meslek üzerine kurumsal bir elektrik işletmesi firmasına vermek istemişlerdi. Burada işe başlamak durumunda kaldı. 2014 yılının haziran ayında Ankara'da uzmanlık sınavına girdi. Sınav sonuçları Eylül ayında açıklandı ve internetten sonucuna baktığında başarı olduğunu gördü. Hemen çalıştığı firmaya giderek istifasını sundu.

12 Ekim'de İzmir Foça Jandarma Komutanlığında eğitime başladı. İki aylık bir sıkı bir komando eğitimi gördü. Sonra ilk tayin yeri ve tabiri caiz ise son görev yeri Diyarbakır Hani İlçe Jandarma Komutanlığı oldu. Burada 28 Aralık 2014'te resmi görevine başladı. Ailesi ise İstanbul'dan ayrılarak eski yerleri Fethiye'ye geri döndüler.

Hani Jandarma Komutanlığında görevli olan Burak direkt operasyonlara katılmıyor, çevre güvenliği alanında görev yapıyordu. Elinde G3 tüfeği bulunuyordu.

Mayıs ayında küçük bir ameliyat geçirerek bir süre ailesinin yanında dinlendi. Bir sohbet esnasında annesine "ben şehit olursam çok ağlar mısın anne? Çok merak ediyorum" dedi. Annesi ise; "deli deli konuşma oğlum. Şehitlik Allah'ın bir mertebesidir ama anne yüreği işte yıkarım ortalığı" dedi. Burak o ara biraz gülümsedi. "Ben şehit olursam uçakla beni Fethiye semalarında alçak uçuşta uçurun. Ondan sonra Giresun'a dedemin yanına götürün" dedi. Burak kıssadan hisse hikâyelerini çok dinlerdi. Babası bir gün ona şu kıssayı anlattı:

Bir gün Peygamber Efendimiz (sav)savaş meclisini toplayıp sefer çıkacaklar. Küçük yaştaki sahabeler etrafında toplanmışlar. Peygamber efendimiz şehitlik makamını anlatıyormuş. Sahabelerden biri "ya Resulullah (sav) ben sizinle savaşa gelsem müşrikler beni öldürse ben de şehit olur muyum" deyince "tabi ki" demiş efendimiz. "O zaman ben de geliyorum efendim" demiş.

Burak bir süre sonra tekrar Diyarbakır'a döndü. Kendilerine verilen görevi en iyi şekilde yapmanın gayreti içerisindeydi.

Bu arada baba ve annesi ara ara ilginç rüyalar görüyorlar, anlamına baktıklarında mertebesi yüksek, devlet kademeleri gibi şeyler çıkarıyorlardı. Baba Ali Cantürk hanımına "anlamları çok derin, büyük rüyalar görüyorum. Benden Cumhurbaşkanı olmaz, başbakan olmaz, milletvekili de olmaz hayırdır inşallah" dedi. Şehit olmadan üç gün önce ise gece rüyasında Burak'ın tek başına uçak kullandığını, uçağın Espiye semalarında dolaştıktan sonra Armelit'e çıktığını, oradan denize doğru varıp, sonra köyün semalarına gelince kara dumanlar atmaya başladığını ve akabinde ilerde karanlık dereye düştüğünü gördü. Sabah kalktığında içinde bir sıkıntı vardı. Gün içinde Burak'ı telefonla arayıp halleşip dertleştikten sonra gece gördüğü rüyayı olduğu gibi anlattı. "Oğlum uçakla geldin ama uçak kara duman atıyordu ve bir süre sonra düştü." dedi. Burak böyle şeylerde endişeye mahal vermezdi. "Hayırdır baba hayra yor inşallah" dedi. Annesi ise son zamanlarda ağlayarak uyanıyordu ama hikmetini bilmiyordu.

11 Nisan 2016 pazartesi akşamı saat 17.00-18.00 arası baba oğlu ile tekrar görüştü. Rutin bir aile görüşmesiydi bu. Babası "karakolun pozisyonu nasıl?" diye sordu. Burak ise "baba büyük bir karakol ve yanında lojmanı da var. Yüzün üzerinde asker var" dedi. Bunun üzerine babası "orada bıçağın ağzındasınız. Şüphelendiğin ettiğin bir şey olursa git üzerine sen şehit olursun ama arkadaşların, karakolun kurtulur" dedi.

Burak o akşam görevliydi ve 20.00'da görevine başladı. Sabah 08.00'e kadar görev yapacaktı. Zaten karakolda yatıp kalkıyordu. Karakolun önünden ana yol geçiyordu. Lice tarafına iki asker koyuluyordu güvenlik için. Gece saat 23.00 sularında bir kamyon ile önünde bir taksinin hareket halinde olduğu görüldü. Karakola yaklaşırken yavaşlamaya başladı araçlar. Askerler durumdan şüphelenerek hemen telsizle komutanlarına bilgi verdiler. Burak da o sırada kuledeydi; nöbetçileri kontrol ediyor, dolaşıyor, aletlerle bölgeyi tarayan askerlerle ilgileniyordu. Telsiz anonsunu duyan Burak hemen nizamiyeden çıkıp kamyonun önüne doğru koşmaya başladı. Bu sırada teröristler panikleyip kaçışmaya başlamışlardı. O sırada Burak "bomba" deyince etraftakiler sağa sola kaçmışlar ama uzaktan kumanda ile kamyon patlatılmıştı. O sırada saatler 23.04'ü gösteriyordu. Bombanın etkisi şehirde büyük bir gürültü, sarsıntı ve alev topu gibi kızıl bir ışık saçmıştı etrafa. Sonra ortalık zifiri karanlığa bürünmüş. 40 metre çapında 7 metre derinliğinde bir etki yaratmış bomba. Kocaman kamyondan bir eser yok. Sadece kamyonun dingilini 300 metre uzakta bulmuşlar. 1 km'ye kadar evlerin camları kırılmıştı. Patlamanın etkisi ile Burak da etrafa savrulmuş. Kocaman yürekli cansız bedeni yığılmış yere. Ama vücudunda bir eksilme yok. Olayı duyan özel harekât polisleri de hemen yataklarından fırlayarak olay yerine gelmişler. Uşak Banazlı özel harekâtçı abisi Nazım Tuncer, Burak'ı yerde görünce şehit olduğunu anlamış, eğilip başını kucağına almış, ayağından botunu çıkarmıştı. Daha önce Burak'ı çok iyi tanıyan Nazım Tuncer, onun cansız bedenini görünce gözyaşlarını tutamamış, ancak yüzündeki gülümsemeyi görünce de hayranlığını gizleyememişti. Burak'ın üzerine etraftan bulduğu Türk bayrağını örtmüş. Sonra Burak'ın başına bir asker bırakılmış. Eve vardığında eşine olayı anlatarak "Burak'ın o haline çok imrendim. Burak bana doğru gülümsüyordu. Keşke ben de onun gibi şehit olsam" demişti. Allah Teâlâ belki de onun bu samimi duasını kayda almıştı. Aynı yerde 2018'de teröristlerle çıkan çatışmada iki teröristi etkisiz hale getirmiş ancak kendisi de şehitlik mertebesine ulaşmıştı.

Anne ve baba o akşam komşularındaydılar. Geç saatlerde eve geldiler. Baba Ali Cantürk günün havadislerini almak için televizyonu açtı. Haberlerde son dakika alt yazısı geçiyordu. "Diyarbakır Hani'de karakola bombalı saldırı: 1 Şehit, 27 yaralı" diyordu. Eli ayağına dolaşmış, boğazı düğümlenmişti. Hemen eşine dönerek "Burakların karakoluna saldırı varmış" diyerek şehit ve yaralıların olduğunu söyledi. Alel acele telefonun rehberinden Burak'ı bulup aramış ama telefona cevap vermedi. Karakolun santralini aramış ancak oradan da bir netice elde edemedi. Ama bir mesaj düştü "yoldayız" dendi. Baba polis özel harekât birimini arayarak "oğlum var orada bilgisi olan var mı" diye sordu. Telefona çıkan bir bayan görevli idi. "Şehit var ama isim belli değil yarın belli olur" diye söylemiş. Bu sefer telaş içinde Muğla İl jandarmayı aramış oradan da net bir bilgi edinememişti. Gece 01.00 sularında Ankara Bala'da görev yapan nöbetçi subay damadı Emre Akdemir'i aradı. Damat, askeri hatlardan Burak'ın şehit olduğunu öğrenmişti. Ama kayınpederine "Burak da yaralı imiş. Diyarbakır'a hastaneye sevk etmişler" dedi. Sonra Ali Cantürk eşine dönerek "Burak da yaralılar arasında imiş" dedi. Saat 02.00'ye doğru tekrar telefon çaldı; damat arıyordu. Baba ikinci telefondan iyice şüphelenmişti. "Şehit kim Burak'sa söyle damat. Bu âlemde oluyor şahadet de herkese nasip olan bir şey değil. Sen eğer bildiğin bir şey varsa söyleyebilirsin ben buna hazırım" dedi. Damat bu cümlelerden güç alarak "Baba şehit Burak" dedi. Şehit Burak ifadesini duyunca bir an durgunlaştı. Başka bir âleme gitti sanki. Ama sabır ve metanetini kaybetmedi. Eşine de belli etmemeye çalışıyordu. Belki eşi şu an o yükü kaldıracak takatte değildi. Bu arada haberleri izleyen konu komşuları da durumdan şüphelenerek gelip gitmeye başlamışlardı.

Ali Cantürk içinde bulunduğu haleti ruhiyeyi eşine belli etmemek için biraz dışarı çıkıp nefes almak istedi. Yolda İl jandarma komutanlığını arayarak olayı öğrendiğini, oğlunun şehit olduğunu söyledi. Esasında sabah aileye haber vermek için hazırlanan devlet erkânı ve görevliler saat 04.00'da başta kaymakam olmak üzere, jandarma komutanlığındaki bütün rütbeliler, doktor ve diğer sağlık personeli, daire amirlerinin bir kısmı ve müftü geldiler. Ancak hala şehadet haberini bilmeyen Döndü Hanım etrafa bakınıyor, durumdan şüphe ediyordu. Sonra görevli Doktor ona; "sana sakinleştirici bir iğne yapalım." dedi. Döndü Hanım ise "Neden ki, iğne olmak istemiyorum" dedi. Bunun üzerine "oğlun yaralı imiş nasıl ayakta duracaksın bu şekilde" dediler.

Sabah olup gün ağarmıştı. Sezgin Burak Cantürk'ün silah arkadaşlarından biri olan Anamurlu Halis Uysal da 6 saat sonra şehit olmuştu. Bomba patlayınca istinat duvarının parçalarından biri vücuduna saplanarak böbreğini parçalamıştı. Hastaneye şehit olmuş.

Sabah 09.00'da iki asker için askeri tören düzenlenerek askeri uçakla önce Halis Uysal'ı Anamur'a ardından da Burak Cantürk'ü Giresun'a götürmek için havalandı askeri uçak. Burak'ın ailesi de Fethiye'den Antalya'ya, oradan uçakla 12.00'da İstanbul'a ve ardından Trabzon'a hareket ettiler.  Espiye'ye geldiklerinde onlardan önce şehit askerin cenazesi çoktan Ordu Giresun havalimanından gelmiş, yoldaki büyük konvoylarla Espiye'ye gelmiş ve devlet hastanesinde bekletiliyordu. Tarihler 12 Nisan'dı. Baba ve anne hastaneye girerek biricik yavrularının na'şını gördüler. Üzüntüden, acıdan yorgun ve bitap düşmüş anne ve baba çocuklarına bakarak gözyaşlarına boğuldular.

11 Nisan gecesi başlayan zor gün, 12 Nisan'da bütün acılarıyla devam etmişti. 13 Nisan günü öğle namazını müteakip Espiye merkezde cenaze namazı kılındı. Mahşeri kalabalığı andıran bu kalabalığa tabiat bile hayret etmişti. Namazdan sonra Kaşdibi köyünce toprağa verildi kahraman vatan evladı Burak. Bu arada Fethiye'de de gıyabında cenaze namazı kılındı. Böylece 24 yıllık bir hayat bu dünyadan öbür dünyaya irtihal eyledi.
Baba Ali Cantürk "vatan sevgisi imandandır. Bu topraklarda bin senedir bedeller ödeyerek yaşıyoruz. Atalarımız dedelerimiz şehitler vererek buralarda yaşamışlar. Bir Burak değil binlerce Burak'ımız gidiyor. Düşmanlarımız aynı düşmanlar. Bu hak ile batılın savaşıdır. Allah devletimize zeval vermesin" dedi.

Bu arada Burak'ın şehit olduğu alandaki Hani İlçe Jandarma Komutanlığı binası yeniden inşa edildi. Burak'ın şehit olduğu alana bayrak hilalden oluşan bir anıt yaptılar. Karakolun olduğu caddeye,  Fethiye'de Çalıca ilkokuluna ismi verildi. Fethiye'deki şehitler anıtında, Muğla'daki anıtta da adı yer aldı. Espiye'de üst geçide ve Adabük'te yeni açılan ortaokulumuza ismi verildi. Hakkâri Yüksekova'da Suüstü Köyü Ortaokulunda hayırseverce yaptırılan kütüphaneye adı verildi. Afrika'da Giresunlu iş adamları tarafından adına su kuyusu açıldı.
Şehidimize Allah'tan rahmet diliyoruz.

Adnan YAZICI
Espiye İlçe MEM Şube Müdürü

08-12-202108-12-202108-12-202108-12-202108-12-202108-12-202108-12-2021

Kemal Şahan Cad. Özel İdare İş Hanı Kat 3 Espiye/GİRESUN - 0 (454) 611 27 06

MEB © - Tüm Hakları Saklıdır. Gizlilik, Kullanım ve Telif Hakları bildiriminde belirtilen kurallar çerçevesinde hizmet sunulmaktadır.